Emile Durkheim:

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Sosyologlar kategorisinde eski tarafından oluşturulan Emile Durkheim: başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,031 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Sosyologlar
Konu Başlığı Emile Durkheim:
Konbuyu başlatan eski
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan eski

eski

Üye
Yeni Üye
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
107
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Emile Durkheim ( 15 Nisan 1958 - 15 Kasım 1917), Yahudi kökenli Fransız sosyolog. Modern sosyolojinin kurucusu olarak bilinir. 15 Nisan 1858 yılında Epinal-Loren'de dünyaya geldi. Felsefe öğretmenliği yaptı. 1885 de Almanya'da bulundu Fransa'ya dönüşte yayımladığı makaleler ilgi topladı. 1887 Bordeaux Üniversitesi'nde ders vermeye başladı. 1902 de Sorbonne Edebiyat Fakültesi'nde çalışmalarını sürdürdü. 1906 da Buisson'un ölümü üzerine Sorbonne Eğitimbilim Profesörlüğüne getirildi.

Durkheim toplumbilimi kendi olgularını kendi ön dayanaklarıyla işleyen bir bilim durumuna getirdi. Auguste Comte'un fizikği, Herbert Spencer'in biyolojiyi örnek alıp inceledikleri toplumsal olaylar ona göre yalnız kendi türünden olaylar la açıklanabilir, "toplumsal olay" bireye bağlı ve bireyle başlayıp biten bir süreç değildir. Toplumsal olay bireyi aşkındır, birey ona katılır. Her birey için toplumsal olaya katılmak kaçınılmaz bir zorunluktur. Çünkü toplumsal olaylar; genel zorunlu bireyi ve bireyler arası ilişkileri belirleyen din, ekonomi, hukuk, ahlak, siyaset, bilim, ve sanat türünden olaylardır. Durkheim bireyi bireyselliği toplum içinde tümüyle eritmez. İnsanın kendine özgü bireyliğini ve topluma özgü toplumsallığını saptar. İnsan genel doğruları hazırca, tartışıp araştırmadan toplumdan alır. Bu doğrular: bireyin, kendisi, başkaları, insanlar arası ilişkiler, doğa, evren olguları üzerine yargılarına temel dayanak olur.

Toplum bir başka yanıyla da insana ilişkin her kurumun temeli olup doğal bir bileşimdir. Kurumlar örneğin din ve Tanrı anlayışı da topluma bağlıdır ve onunla birlikte gelişip evrimleşir.

Durkheim bilgi anlayışında toplumun görüşünü örnek alır. Bilgide en genel kavramlar tek tek şeylerin tümünden bağımsız olmayıp tersine onlara uygulanabilen, topluma ilişkin kavramlar olduklarından en geçerli kavramlardır. Bunların mutlak, öncesiz sonrasızca doğru ve kesin kavramlar oldukları da söylenemez. Bilginin temel taşları olan genel kavramlar toplumla birlikte zaman ev uzam bağlamında değişip gelişen kavramlardır. Başlıca eserleri: Toplumsal iş bölümü üstüne, Toplumbilimsel yöntemin kuralları, canına kıyma, dinsel yaşamın ilkel biçimleri ayrıca ölümünden sonra yayınlanan eserleride mevcuttur.

Din sosyolojisi ile ciddi olarak ilgilenen Durkheim, Comtu'un takipçisidir. Cemiyeti, Tanrı yerine koymuştur. Modern sosyolojinin kurucusu sayılır.

Toplumbilimsel yöntemler içerisinde Durkheim, intihar üzerine araştırmalar yapmış ve bunlar üzerine teoriler geliştirmiştir.

Durkheim, Schopenhauer, Mutluluk ve Intihar

Durkheim'a gore insanlarin mutlu olmasi icin tek sart vardir: Bireyin isteklerinin kapasitesiyle uyusmasi. Daha dogrusu, isteklerinin yapabildiklerini gecmeyecek sekilde sInIrlandirilmasi. Schopenhauer ve Durkheim'in burada ayni fikri paylastigini goruyoruz: Insan diger hayvanlardan farkli olarak istekleri sinirsiz olan bir varliktir. Jonathan Swift'in de belirttigi gibi, doyacagi miktardan daha fazlasini isteyen bir hayvan goremezsiniz Insan disinda. Diger bireylere karsi "kar ya da yarar amaci gutmeyecek" insanlar ise sadece Marx'in hayal dunyasinda ya da peri masallarinda vardir ne yazik ki. Schopenhauer ve Buda, insanlarin isteklerinin sinirsiz oldugunu, o yuzden kalici bir mutluluga hicbir zaman ulasamayacaklarini savunurlar. Ancak Schopenhauer ve benim karakterimde olan insanlar, etrafa baktiklarinda hayatin o kadar da korkunc olmadigini dusunen bircok kisiyle karsilasinca soka girerler. Biyolojik paradigma bunun beyindeki serotonin ve norefinedrin miktariyla yakindan ilgili oldugunu soyleyecektir. Hayat aci cekmekten ibarettir diye dusunen kisilerin beyninde bu norotransmiterlerden cok bulmayi kimse ummamalidir. Sosyoloji paradigmasinda ise Durkheim, bu "relatif olarak mutlu" kisilerin hayattan cok birsey beklemediklerini iddia edecektir. Ama hani insan istekleri sinirsiz bir varlikti? Elbette bu kisiler de istemektedirler, ama isteklerini cok ciddiye almamaktadirlar. Cunku toplum onlara bir "statu", ya da "kimlik" vererek onlari kurtarmistir. Ornek olarak bir ogrenci, sirf ogrenci oldugundan cok paraya sahip olmayi beklemez. Gercekci dusunur. Cunku cevresindeki ogrenciler de asagi yukari "ayni durumdadir onla." Peki insanin hayatina bu bakis acisindan bakildiginda depresyon nerede girmektedir? Bir kisinin eksikligini paylasamadigi bir gruba ait olmamasi (ya da hissetmemesi) onun isteklerine sInIr konmamasi anlamina gelecektir. Boylelikle ozurlu bir insan, cevresindeki kisilerin oyle olmadigini gorup bunalima girebilir. Ancak cevresinde kendi gibi insanlarin oldugu bir gruba dahil olursa o zaman "ozurlu kimligi" onun isteklerine bir sinir getirebilecektir. SIkI toplumsal baglarin goruldugu toplumlarda egoist intihar cok *** gorulmemektedir, onun yerine "tore intihari" yaygindir (Bkz. Japonya). Egoist intihar kisinin isteklerine sInIr koyulmamasi yuzunden olmaktadir. Kisi isteklerini ciddiye aldikca bu dunyanin onun isteklerinin onda birine bile izin vermeyecegini dusunup intihar eder. Evli kisiler daha az intihar etmektedirler, cunku "es" kimligi kisilere sinirlandirmalar getirir, odak noktalarini aileyi koruma, ihtiyaclarini karsilama, vs. gibi elementlere kayirir. Boylelikle hayatinda fazla "form" olmayan kisiler istekleri yuzunden suruklenebilirler. Bundan grup terapisinin onemini kavrayabiliriz. Kisi cevresinde benzer kisiler gordukce, kendisine belli bir kimlik verilmis gibi hissedecektir. Aitlik hissi duymayan kisinin kafasina bir kursun sikmasindan daha dogal birsey yoktur. Baskalari soyle diyecektir: "Bak nice ozurlu insan var, hayatlarini ne kadar seviyorlar! Senin yerinde olmak icin neler vermezler kim bilir! Sen ise kendini oldurmek istiyorsun!" Bence ozurlu dahil hicbir insan toplumda hicbir gruba ait hissetmemeyi istemeyecektir. Ya da kendini oldurmeye karar veren bir kisinin norotransmiter miktarina sahip olmayi... Bu da onun şansızlığıdır çünkü. Hem de olumcul bir sanssizlik.

Durkheim intihar nedenlerini incelerken bireyin kisiligini sekillendiren etkenleri ( din, aile, cevre, savas/baris, ekonomik durum vb.) goz onunde bulundurmustur.
Bu sonuclari iki baslik altinda yani entegrasyon ve regulasyon basliklari altinda toplamistir.

Entegrasyon: Bireyin herhangi bir sosyal gruba olan dahiliyetidir.

Regulasyon: Bireyin tutku ve hayattaki amacinin sosyal kurallarca cercevelenmesi durumdur.

Emile Durkheim intihari 4'e ayirmistir..

Egoist intihar: Depresyon, dusuk entegrasyon sebepli yasanan intihardir. durkheim in arastirmalarinda; protestanlardan daha fazla ayinde bir araya gelen katoliklerde daha seyrek egoist intihar gozlenmistir.

Anomik intihar: Hayal kirikiligi, gunumuz tabiriyle "sallamama" dolayisiyla gerceklesen intiharlardir. ekonomik krizler, hayatla bag kalmamislik hissi de sebeplerdendir..

Altruistik intihar: İntihar bombacilari gibi, bir sosyal gruba ya da dine asiri baglilik gosteren kimselerde gorulur. Bu kisiler hayatlari pahasina baglidirlar ve hatta artik birey dahi degildirler.asiri Antegrasyon.

Fatalistik intihar: Çok kati kurallar dolayisiyla bireyin kendi hayatini istedigi gibi yasayamamasi sonucu gerceklesen intiharlardir. İran, Afganistan gibi yerlerdeki kadinlar ornek gosterilebilinir bu ture. asiri Regulasyon.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst