- Konbuyu başlatan
- Yöneticiler
- #1
- Katılım
- 7 Ara 2013
- Mesajlar
- 6,615
- Tepkime puanı
- 504
- Puanları
- 113
Bu kitap, pek çok bakımlardan, içinde çağdaş insanın kendinden ve özgürlüğünden kaçışını çözümlemeye çalıştığım özgürlükten Kaçış (Escape from Freedom) adlı kitabımın bir devamıdır. Bu kitapta insanın kendini ve yeteneklerini gerçekleştirmesine yol açan ahlak felsefesi (etik) sorununu, kuralları ve değerleri ele alıyorum.
Okuyucuların çoğuna bir psikanalistin ahlak felsefesi (etik) sorunları ile uğraşması, özellikle ruhbilimin/psikolojinin yalnız yanlış ahlaksal yargıların putlarını kırmakla kalmayıp bundan da öte nesnel ve geçerli davranış kuralları için bir temel olması gerektiğini savunması şaşırtıcı gelebilir. Bu tutum günümüz çağdaş ruhbiliminde egemen olan ve etik görecilikten yana olup «iyilikten» çok «uyarlamayı» vurgulayan eğilimin tam karşıtıdır. Uygulamacı psikanalist olarak
geçirdiğim deneyler, ister kuramsal ister sağaltıma (tedaviye) ilişkin olsun, etiğin sorunlarının, kişiliğin incelenmesi savsaklanarak çözümlenemeyecekleri konusundaki görüşümü pekiştirdi.
Ruhbilimin/psikolojinin ahlak felsefesinden (etikten) ayrılması, görece yakın bir tarihte gerçekleşmiştir. Bu kitaptaki görüşleri yapıtlarına dayanarak temellendirdiğimiz geçmiş dönemlerin büyük insancı (hümanist) etikçileri, hem filozof hem de ruhbilimciydiler. Onlar insan doğasını anlamakla insan yaşamının kural ve değerlerini anlamanın birbirine bağlı olduğuna inanıyorlardı. Oysa Freud ve Okulu usdışı değer yargılarının putlarını kırmakla hernekadar etik düşüncenin gelişmesine değerli bir katkıda bulunmuşsa da değerlere karşı göreci bir tutum takınmakla, yalnız etik kuramın gelişmesinde değil, ruhbilimin kendi gelişmesinde de olumsuz bir etki yapmıştır.
Psikanaliz içinde bu eğilimi benimsemeyen önemli düşünürlerden biri C.G. Jung'tur. O, ruhbilim ve psikoterapinin (ruhsal sağaltım) insanın ahlaksal ve felsefi sorunlarıyla bağlantılı olduğunu kabul ediyordu.
"Tektanncı Batı dinlerinin olduğu kadar Hindistan ve Çin'deki büyük dinlerin de gücünü doğrulukla (hakikatle) ilgilenmeleri ve dizgelerinde dile getirdiklerinin doğru olduğunu öne sürmeleri oluşturuyordu. Bu kam çok kez başka dinlere karşı yobazca bir hoşgörüsüzlüğe neden olurken aynı zamanda o dinin hem yandaşlarına hem de karşıtlarına benzer bir doğruluk (hakikat) saygısı aşıladı. "
Ruhbilim/(insanın psikolojik incelenmesi) felsefeden ve etikten ayrılamayacağı gibi toplumbilim ve ekonomiden de ayrılamaz. Bu kitapta ruhbilimin felsefi sorunlarını vurgulamaya yönelmiş olmam sosyo-ekonomik etkenlerin daha az önemli olduklarına inandığım anlamına gelmiyor.
Burada küçük bir uyarıda bulunmam gerekiyor. Günümüzde insanların çoğu ruhbilime ilişkin kitapların kendilerine «mutluluğu» ya da «ruh huzurunu» nasıl elde edecekleri konusunda reçeteler vereceğini umuyorlar. Bu kitap bu türden öğütleri içermemektedir. Bu kitap ahlak felsefesi ve ruhbilim sorununu aydınlatmak için kuramsal bir girişimden ibaret olup amacı, okuyucuyu yatıştırıp dinginleştirmekten çok, kendi kendisini sorgulamaya yöneltmektir.
Okuyucuların çoğuna bir psikanalistin ahlak felsefesi (etik) sorunları ile uğraşması, özellikle ruhbilimin/psikolojinin yalnız yanlış ahlaksal yargıların putlarını kırmakla kalmayıp bundan da öte nesnel ve geçerli davranış kuralları için bir temel olması gerektiğini savunması şaşırtıcı gelebilir. Bu tutum günümüz çağdaş ruhbiliminde egemen olan ve etik görecilikten yana olup «iyilikten» çok «uyarlamayı» vurgulayan eğilimin tam karşıtıdır. Uygulamacı psikanalist olarak
geçirdiğim deneyler, ister kuramsal ister sağaltıma (tedaviye) ilişkin olsun, etiğin sorunlarının, kişiliğin incelenmesi savsaklanarak çözümlenemeyecekleri konusundaki görüşümü pekiştirdi.
Ruhbilimin/psikolojinin ahlak felsefesinden (etikten) ayrılması, görece yakın bir tarihte gerçekleşmiştir. Bu kitaptaki görüşleri yapıtlarına dayanarak temellendirdiğimiz geçmiş dönemlerin büyük insancı (hümanist) etikçileri, hem filozof hem de ruhbilimciydiler. Onlar insan doğasını anlamakla insan yaşamının kural ve değerlerini anlamanın birbirine bağlı olduğuna inanıyorlardı. Oysa Freud ve Okulu usdışı değer yargılarının putlarını kırmakla hernekadar etik düşüncenin gelişmesine değerli bir katkıda bulunmuşsa da değerlere karşı göreci bir tutum takınmakla, yalnız etik kuramın gelişmesinde değil, ruhbilimin kendi gelişmesinde de olumsuz bir etki yapmıştır.
Psikanaliz içinde bu eğilimi benimsemeyen önemli düşünürlerden biri C.G. Jung'tur. O, ruhbilim ve psikoterapinin (ruhsal sağaltım) insanın ahlaksal ve felsefi sorunlarıyla bağlantılı olduğunu kabul ediyordu.
"Tektanncı Batı dinlerinin olduğu kadar Hindistan ve Çin'deki büyük dinlerin de gücünü doğrulukla (hakikatle) ilgilenmeleri ve dizgelerinde dile getirdiklerinin doğru olduğunu öne sürmeleri oluşturuyordu. Bu kam çok kez başka dinlere karşı yobazca bir hoşgörüsüzlüğe neden olurken aynı zamanda o dinin hem yandaşlarına hem de karşıtlarına benzer bir doğruluk (hakikat) saygısı aşıladı. "
Ruhbilim/(insanın psikolojik incelenmesi) felsefeden ve etikten ayrılamayacağı gibi toplumbilim ve ekonomiden de ayrılamaz. Bu kitapta ruhbilimin felsefi sorunlarını vurgulamaya yönelmiş olmam sosyo-ekonomik etkenlerin daha az önemli olduklarına inandığım anlamına gelmiyor.
Burada küçük bir uyarıda bulunmam gerekiyor. Günümüzde insanların çoğu ruhbilime ilişkin kitapların kendilerine «mutluluğu» ya da «ruh huzurunu» nasıl elde edecekleri konusunda reçeteler vereceğini umuyorlar. Bu kitap bu türden öğütleri içermemektedir. Bu kitap ahlak felsefesi ve ruhbilim sorununu aydınlatmak için kuramsal bir girişimden ibaret olup amacı, okuyucuyu yatıştırıp dinginleştirmekten çok, kendi kendisini sorgulamaya yöneltmektir.