Suyun Hafızası varmış!

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Ekoloji kategorisinde mavi tarafından oluşturulan Suyun Hafızası varmış! başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 8,569 kez görüntülenmiş, 27 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Ekoloji
Konu Başlığı Suyun Hafızası varmış!
Konbuyu başlatan mavi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
"Masaru Emoto Kimdir?

Söz konusu iddianın aslı olup olmadığından önce Masaru Emoto'nun kim olduğunu bilmekte fayda var.[1]

Her ne kadar tanıtım yazısında ismi Dr. Masaru Emoto olarak geçse de, aslında tıp doktoru değil Bay Emoto. Japonya'da doğmuş ve Yokohoma Devlet Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuş. Resmi ve güvenilir bir okuldan herhangi bir tıp, kimya veya fizik eğitimi almış değil. 1992 yılında Hindistan'da bulunan bir Alternatif Tıp Üniversitesinden "Alternatif Tıp" lisansı almış. [2]

Söz konusu üniversitenin herhangi bir devam zorunluluğu olmayıp, bir yıl içinde 5 adet tez karşılığı bu dereceyi her başvurana verdiğini belirtmek de gerekli.
Deneyin Bilimsel Doğruluk ve Güvenilirliği Ne Kadar?

Deneyde bahsi geçen ve "Su Kristali" denen şeyleri aslında hepimiz yakından tanıyoruz. Her ne kadar New-Age ve sözde-bilimle uğraşanlar daha mistik göründüğü için "su kristali" terimini tercih etseler de bahsedilen su kristalleri aslında bildiğimiz "buz".

Bu deneyi değerlendirirken en başta düşünmemiz gereken şey fizik kuralları. Su, ya da kimyasal adı ile H2O, iki hidrojen atomu ile bir oksijen atomunun kovalent bağ yapmasıyla oluşur. Sıvı haldeki tüm su molekülleri aynı yapıdadırlar. Su, ancak donduğunda kristalleşir ve her bir kristal kristalleşme anındaki diğer fiziksel koşullara, bulunduğu yere, ısıya, basınca göre farklı şekiller alabilir. Kar tanelerini anımsayın. Isı artınca kristaller eridiğinde ise gene er biri aynı forma sahip su moleküllerine dönüşürler.

Sıklıkla bilim adamı olmadığını kendisi de ifade etmeyi seven Masaru Emoto deneylerinde suyu dondurmuş ve oluşan kristallere mikroskopla bakmış, daha sonra da çektiği pekçok resim arasından kendi teorisi ile uyumlu olan güzel ve çirkin resimleri seçmiş, bunlardan da bir kitap yazmış.[3] Yani aslında beğenmediği pek çok resimi elediğini kendisi de açıkça söylüyor.

Deney yapıldığı tarihten beri Double-Blind ya da çift kör denen teyit yöntemi uygulanmadığı için eleştiriliyor. Tekrar edilen denemelerde de Emoto'nun sonuçlarına ulaşılamamış.

Halen dünyadaki Skeptisizm hareketinin öncülerinden kabul edilen Jame Randi tarafından kurulan James Randi Eğitim Vakfı (ki bu vakıf paranormal olarak lanse edilen her bir fenomeni bilimsel olarak ispatlayan kişilere astronomik ödüller vaat ediyor)2003 yılında Emoto’ya deneyinden elde ettiği sonuçları kontrollü bir double-blind çalışma sonunda yeniden elde etmesi ve dokümante ettirmesi halinde 1.000.000 USD ödül önermiş. Ancak halen Emoto bu teklifi kabul ederek deneyini tarafsız hakemlerin önünde tekrarlamaya gönüllü olmuş değil, 1.000.000 USD de bir kenarda bekliyor.


Ticari Bağlantılar Neler?
Indigo Water, Litresi 150 USD!

Masaru Emoto, kitabın yayınlanmasını takiben kurduğu HADO isimli şirket aracılığı ile internet üzerinden su satıyor. Indigo Water adı altında piyasa sürülen bildiğimiz suyun 8 oz, yani 230 ml'si 35 USD. Kabaca bir hesap ile suyun bir litresinin 150 USD 'ye satıldığını bulabilirsiniz. Fiyatın fahişliğini biraz olsun örtbas etmek için, 8 oz'luk bu şişedeki güzel sözler söylenmiş bu suyun 8 galon (yaklaşık 30 litre) su ile karşıtırılarak tüketilmesi önerilmiş. İddiaya göre Japonca güzel sözler öğrenen kristaller, diğer kristallere öğretebiliyor.[4]"


Bakınız:

Verdigin bilgiler icin, tesekkurler. Konu boylece bilimsel/inancsal bazda dahabir acikliga ve netlige kavusmus oldu.
 

alpine

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
11 Nis 2009
Mesajlar
480
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
"Masaru Emoto Kimdir?

Söz konusu iddianın aslı olup olmadığından önce Masaru Emoto'nun kim olduğunu bilmekte fayda var.[1]

Her ne kadar tanıtım yazısında ismi Dr. Masaru Emoto olarak geçse de, aslında tıp doktoru değil Bay Emoto. Japonya'da doğmuş ve Yokohoma Devlet Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuş. Resmi ve güvenilir bir okuldan herhangi bir tıp, kimya veya fizik eğitimi almış değil. 1992 yılında Hindistan'da bulunan bir Alternatif Tıp Üniversitesinden "Alternatif Tıp" lisansı almış. [2]

Söz konusu üniversitenin herhangi bir devam zorunluluğu olmayıp, bir yıl içinde 5 adet tez karşılığı bu dereceyi her başvurana verdiğini belirtmek de gerekli.
Deneyin Bilimsel Doğruluk ve Güvenilirliği Ne Kadar?

Deneyde bahsi geçen ve "Su Kristali" denen şeyleri aslında hepimiz yakından tanıyoruz. Her ne kadar New-Age ve sözde-bilimle uğraşanlar daha mistik göründüğü için "su kristali" terimini tercih etseler de bahsedilen su kristalleri aslında bildiğimiz "buz".

Bu deneyi değerlendirirken en başta düşünmemiz gereken şey fizik kuralları. Su, ya da kimyasal adı ile H2O, iki hidrojen atomu ile bir oksijen atomunun kovalent bağ yapmasıyla oluşur. Sıvı haldeki tüm su molekülleri aynı yapıdadırlar. Su, ancak donduğunda kristalleşir ve her bir kristal kristalleşme anındaki diğer fiziksel koşullara, bulunduğu yere, ısıya, basınca göre farklı şekiller alabilir. Kar tanelerini anımsayın. Isı artınca kristaller eridiğinde ise gene er biri aynı forma sahip su moleküllerine dönüşürler.

Sıklıkla bilim adamı olmadığını kendisi de ifade etmeyi seven Masaru Emoto deneylerinde suyu dondurmuş ve oluşan kristallere mikroskopla bakmış, daha sonra da çektiği pekçok resim arasından kendi teorisi ile uyumlu olan güzel ve çirkin resimleri seçmiş, bunlardan da bir kitap yazmış.[3] Yani aslında beğenmediği pek çok resimi elediğini kendisi de açıkça söylüyor.

Deney yapıldığı tarihten beri Double-Blind ya da çift kör denen teyit yöntemi uygulanmadığı için eleştiriliyor. Tekrar edilen denemelerde de Emoto'nun sonuçlarına ulaşılamamış.

Halen dünyadaki Skeptisizm hareketinin öncülerinden kabul edilen Jame Randi tarafından kurulan James Randi Eğitim Vakfı (ki bu vakıf paranormal olarak lanse edilen her bir fenomeni bilimsel olarak ispatlayan kişilere astronomik ödüller vaat ediyor)2003 yılında Emoto’ya deneyinden elde ettiği sonuçları kontrollü bir double-blind çalışma sonunda yeniden elde etmesi ve dokümante ettirmesi halinde 1.000.000 USD ödül önermiş. Ancak halen Emoto bu teklifi kabul ederek deneyini tarafsız hakemlerin önünde tekrarlamaya gönüllü olmuş değil, 1.000.000 USD de bir kenarda bekliyor.

Ticari Bağlantılar Neler?
Indigo Water, Litresi 150 USD!

Masaru Emoto, kitabın yayınlanmasını takiben kurduğu HADO isimli şirket aracılığı ile internet üzerinden su satıyor. Indigo Water adı altında piyasa sürülen bildiğimiz suyun 8 oz, yani 230 ml'si 35 USD. Kabaca bir hesap ile suyun bir litresinin 150 USD 'ye satıldığını bulabilirsiniz. Fiyatın fahişliğini biraz olsun örtbas etmek için, 8 oz'luk bu şişedeki güzel sözler söylenmiş bu suyun 8 galon (yaklaşık 30 litre) su ile karşıtırılarak tüketilmesi önerilmiş. İddiaya göre Japonca güzel sözler öğrenen kristaller, diğer kristallere öğretebiliyor.[4]

HADO firmasının web sitesindeki tanıtım yazısı şöyle:

A geometrically perfect water with the "Message" your body is waiting to receive. Dr. Emoto's Indigo Water contains eight ounces of highly charged hexagonally structured concentrate.

TÜRKÇESİ:

Vücudunuzun beklediği mesajı içeren, geometrik olarak mükemmel bir su. Dr. Emoto'nun Indigo Water'ı 8 ons yüksek oranda şarj edilmiş ve heksagonal olarak yapılandırılmış konsantre içeriyor.

Bir litre içme suyunu 150 USD'ye satmak için epey New-Age terminolojisi gerekli doğal olarak.

Emoto'nun kristalleri What The Bleep Do We Know isimli New-Age içerikli filmde de karşımıza çıkıyor. Filmin ciddiyeti ile ilgili en önemli kıstas ise filmdeki ana konuşmacılardan biri olan JZ Knight. Film sırasında bir bilim kadını imişçesine bilimsel konulardan ve quantum fiziğinden bahseden bu bayan aslında evinin mutfağında 35.000 yaşındaki Ramtha isimli savaşçı bir Atlantisli'nin ruhuyla iletişime geçtiğini iddia bir ev hanımı. Marleene Matlin'in başrolünü oynadığı bu belgesel benzeri New-Age film Masaru Emoto'nun kristallerinin tüm dünyaya tanınmasına büyük katkıda bulundu. 2009 yılına kadar 10 Milyon Dolar hasılat yapan filmin HADO Indigo Water suyunun satışlarını da artırdığını tahmin etmek zor değil. "



Bakınız:

Sunu sormak istiyorum, bu bilgiye ulasmak kac dakikanizi aldi fides?

Ben Emoto'nun bekcisi degilim, bende bu iddialari bir yerlerde gordugumde zamaninda, acip bakmistim, yaklasik 1 dakikada yukarida adamin ne mal oldugunu ortaya koyan bilgilere benzer kaynaklara ulasmistim. Burdan sonrasi icin zaten roket muhendisi olmaya gerek yok.

Simdi benim veya fides in yaptigini, bu diger yukariya bunca yorum yapan insanlardan beklemek garip midir? Benden veya fides'den eksik yada fazlaniz mi var? Fides'i bilmem ama benden beyinsel anlamda fazlaniz oldugu kesin. O kadar parlak birisi degilimdir. Ben bile gorunce durup bir dusunuyorum, bu kimdir nedir diye soruyorum. Bunca kisinin aklina gelip bakmamis, burada suyun hafizasini tartismaya koyulmus.

Hadi bugun Emoto'nun ipligini pazara fides cikardi, yarin Momoto cikip size yine hikayeler anlatmaya calisinca ne yapacaksiniz? Yine buraya konu acip birisi insaniyetlik yapip adamin ne mal oldugunu buraya yazsin dye mi bekleyeceksiniz?

Azicik yahu, cok demiyorum, azicik aklinizi kullanin.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Bu konudan ben de şikayetçiyim.Bu adamın aslında böyle olmadığını yazı buraya aktarılırken de biliyordum. Ama her şeyi ben yazarsam ben sorgularsam kendimle konuşuyormuş gibi olurum.Ben zaten daha önce işin aslının böyle olmadığını biliyordum. Olay bu değil benim dışımda da birilerinin bir şeyleri kaynağı falan eleştirmesini bekliyorum.Şimdi ben kaynağa sürekli eleştiri getirsem :" Adminin istediği kaynakları mı sadece ekleyeceğiz?" gibilerinden bir eleştiri almak da istemiyorum.Bu yüzden üyelerin bir şeyleri eleştirmesi en ideali. Emin olun en çok istediğim ve aradığım şeydir muhalif yazan üyeler.
Mesela psikoloji bölümünde bir profesörün(!) yazıları var. Sonra bir üye demiş başka bir yerde : "okuyun bu adamı ufkumu geliştirdi" diye. İnan hala bekliyorum birisi araştırsında bu adamı : "bakın bu adamı övüyorsunuz ama bu adam böyle biri " desin diye. Birileri görsün profesör kavramının kimlerde olduğunu. "Bir şeyler yanlış, bu böyle olmaması gerekir . "desin.
Bilmiyorlar sanırım bazı kavramların boşluğunu, Türkiye'de bir profesörün sadece kitabını alan öğrencilerin adının listesini alıp sınıftan geçirdiğini. Bilimi, ilimi, ahlakı paraya ticarete dönüştürdüğünü. Ne duymuşlar ne şahit olmuşlar... Ne biliyor musunuz eksik bizde; "özgüven".
 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
Bu konudan ben de şikayetçiyim.Bu adamın aslında böyle olmadığını yazı buraya aktarılırken de biliyordum. Ama her şeyi ben yazarsam ben sorgularsam kendimle konuşuyormuş gibi olurum.Ben zaten daha önce işin aslının böyle olmadığını biliyordum. Olay bu değil benim dışımda da birilerinin bir şeyleri kaynağı falan eleştirmesini bekliyorum.Şimdi ben kaynağa sürekli eleştiri getirsem :" Adminin istediği kaynakları mı sadece ekleyeceğiz?" gibilerinden bir eleştiri almak da istemiyorum.Bu yüzden üyelerin bir şeyleri eleştirmesi en ideali. Emin olun en çok istediğim ve aradığım şeydir muhalif yazan üyeler.
Mesela psikoloji bölümünde bir profesörün(!) yazıları var. Sonra bir üye demiş başka bir yerde : "okuyun bu adamı ufkumu geliştirdi" diye. İnan hala bekliyorum birisi araştırsında bu adamı : "bakın bu adamı övüyorsunuz ama bu adam böyle biri " desin diye. Birileri görsün profesör kavramının kimlerde olduğunu. "Bir şeyler yanlış, bu böyle olmaması gerekir . "desin.
Bilmiyorlar sanırım bazı kavramların boşluğunu, Türkiye'de bir profesörün sadece kitabını alan öğrencilerin adının listesini alıp sınıftan geçirdiğini. Bilimi, ilimi, ahlakı paraya ticarete dönüştürdüğünü. Ne duymuşlar ne şahit olmuşlar... Ne biliyor musunuz eksik bizde; "özgüven".
Fides tarifini ettigin yönteme sonuna kadar hak veriyorum...yalnız hiçbir silah mermisi olmadan ateş almaz ...haliyle özgüven degil de ici boşluk olarak düşünüyorum..
Özgüven aslında özünde iyi bir davranış veya tutum degil ama zaten burada anlatılmak istenen özgüven meselesi degil..
Dolayısıyla daha az okuyan insanlar olarak daha az sorulara sahibiz ve o ölçüde sorunlarımız da çok..fakat yeni yetişen , özellikle 20 li yaşlardaki genclerden basını sigara - uyuşturucu - orgasm muhabbetlerinden kurtarabilmiş gencler sağlam geliyor..
Ornegin insansız hava uçağı deyip milyonlar odedigigimiz o uçakları artık iznikteki ogrenciler bile yapabiliyor.
Dünya matematik olimpiyatlarında hemen her yıl altın dan bronzla madalyalarla dönülüyor.
Sorunun büyük kısmı okul- üniversite vb kurumlarda ideal eğitici eksiğimiz senin de belirttiğin gibi . Kısa kes parami ver isimi zorlaştırma , aaa mesai biitttii, bugün git yarın gel...
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Bu konudan ben de şikayetçiyim.Bu adamın aslında böyle olmadığını yazı buraya aktarılırken de biliyordum. Ama her şeyi ben yazarsam ben sorgularsam kendimle konuşuyormuş gibi olurum.Ben zaten daha önce işin aslının böyle olmadığını biliyordum. Olay bu değil benim dışımda da birilerinin bir şeyleri kaynağı falan eleştirmesini bekliyorum.Şimdi ben kaynağa sürekli eleştiri getirsem :" Adminin istediği kaynakları mı sadece ekleyeceğiz?" gibilerinden bir eleştiri almak da istemiyorum.Bu yüzden üyelerin bir şeyleri eleştirmesi en ideali. Emin olun en çok istediğim ve aradığım şeydir muhalif yazan üyeler.
Mesela psikoloji bölümünde bir profesörün(!) yazıları var. Sonra bir üye demiş başka bir yerde : "okuyun bu adamı ufkumu geliştirdi" diye. İnan hala bekliyorum birisi araştırsında bu adamı : "bakın bu adamı övüyorsunuz ama bu adam böyle biri " desin diye. Birileri görsün profesör kavramının kimlerde olduğunu. "Bir şeyler yanlış, bu böyle olmaması gerekir . "desin.
Bilmiyorlar sanırım bazı kavramların boşluğunu, Türkiye'de bir profesörün sadece kitabını alan öğrencilerin adının listesini alıp sınıftan geçirdiğini. Bilimi, ilimi, ahlakı paraya ticarete dönüştürdüğünü. Ne duymuşlar ne şahit olmuşlar... Ne biliyor musunuz eksik bizde; "özgüven".

Bunun butun nedeni, birey bilincine sahip olmamak ve verilen ve alinan onyargilarla konularin ya da kisilerin degerlendirilmesi. Ayni tutumu ben S. Hawking'in "Bilim yasalari tanri olabilir" ve R.Dawkins'in "Bencil gen" ve de Darwin'i carpitarak Sosyal Darwinizmi yaratan ve fasizme kadar goturen zihniyetin "guclu olan kazanir" aciklamalarindada gordum.

Oyuzden bir aciklamanin bilim kisisi tarafindan bile olsa, onun bu aciklamasinin kendi inancini icerip icermedigini ve bu inanci bilimsel aciklamasina monte edip etmedigini kontrol etmek gerekir. Yoksa, kanin asilligi, kafatasiirkciligi, deri renk farki irkciligi, insanoglunu ayirmak ve bolmek icin her turlu yolu ve yordami kullanan emperyalist zihniyetin dogallik ve bilimsellik kisvesi altindaki bu teslimiyetlerine ve aciklamalarina tav olmak kacinilmaz olur.

Zaten cagi yakaliyamamis ve bilimselligi hala metafizigin varlik ideolojilerinde arayan toplumumuz, ne bilimin bilimselligini algilar, ne de bilime inanc ve ideolojiyi; inanc ve ideolojiye de bilimi monte etmekten kurtulamaz.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Fides tarifini ettigin yönteme sonuna kadar hak veriyorum...yalnız hiçbir silah mermisi olmadan ateş almaz ...haliyle özgüven degil de ici boşluk olarak düşünüyorum..
Özgüven aslında özünde iyi bir davranış veya tutum degil ama zaten burada anlatılmak istenen özgüven meselesi degil..
Dolayısıyla daha az okuyan insanlar olarak daha az sorulara sahibiz ve o ölçüde sorunlarımız da çok..fakat yeni yetişen , özellikle 20 li yaşlardaki genclerden basını sigara - uyuşturucu - orgasm muhabbetlerinden kurtarabilmiş gencler sağlam geliyor..
Ornegin insansız hava uçağı deyip milyonlar odedigigimiz o uçakları artık iznikteki ogrenciler bile yapabiliyor.
Dünya matematik olimpiyatlarında hemen her yıl altın dan bronzla madalyalarla dönülüyor.
Sorunun büyük kısmı okul- üniversite vb kurumlarda ideal eğitici eksiğimiz senin de belirttiğin gibi . Kısa kes parami ver isimi zorlaştırma , aaa mesai biitttii, bugün git yarın gel...


Şu tespitine kesinlikle katılıyorum az okuduğumuz için az soru soruyoruz.
Lisedeyken felsefe hocamız : "Arkadaşlar kesinlikle kitabı açıp haftaya ne işleyeceğiz hele şunu bir öğreneyim gibi bir şey yapmayacaksınız. Haftaya okumadan geleceksiniz." bu cümlenin sonuna parantezli ünlem koyacağımı sandınız belki. Hayır alay falan değil devamı şöyle: "Haftaya konumuz "varlık felsefesi". Herkes 3 tane soru yazacak." haftaya geldiğimizde herkes 3 tane sorusu oluyordu.Yani adamın mantığı belli, bildiğin bir şeyi neden sorasın ki.Cevabını bildiğin soruları neden sorayım? Aklı başında birisinin ilk sorusu "Varlık nedir" olmaz mı? Bizden hep belirli cevapları ezberlememizi istediler.Soruların önemini hiç anlatmadılar. Felsefe böyle bir şey, belkide bizde felsefe eksikliği var.Çok mu teşhis koydum? Belkide şöyle demeliydim felsefenin eksikliği bizde özgüven eksikliğine neden oldu.
Bizde özgüven yok emin ol bu harika bir şey ve inan "özgüven"in yerini hiç bir şey tutmuyor.Kendi sorularımıza güvensek zaten bir şeylerin yanlışlığını doğrularını sorgulardık.
 

iuflsfozkn

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Ocak 2011
Mesajlar
641
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
38
Şu tespitine kesinlikle katılıyorum az okuduğumuz için az soru soruyoruz.
Lisedeyken felsefe hocamız : "Arkadaşlar kesinlikle kitabı açıp haftaya ne işleyeceğiz hele şunu bir öğreneyim gibi bir şey yapmayacaksınız. Haftaya okumadan geleceksiniz." bu cümlenin sonuna parantezli ünlem koyacağımı sandınız belki. Hayır alay falan değil devamı şöyle: "Haftaya konumuz "varlık felsefesi". Herkes 3 tane soru yazacak." haftaya geldiğimizde herkes 3 tane sorusu oluyordu.Yani adamın mantığı belli, bildiğin bir şeyi neden sorasın ki.Cevabını bildiğin soruları neden sorayım? Aklı başında birisinin ilk sorusu "Varlık nedir" olmaz mı? Bizden hep belirli cevapları ezberlememizi istediler.Soruların önemini hiç anlatmadılar. Felsefe böyle bir şey, belkide bizde felsefe eksikliği var.Çok mu teşhis koydum? Belkide şöyle demeliydim felsefenin eksikliği bizde özgüven eksikliğine neden oldu.
Bizde özgüven yok emin ol bu harika bir şey ve inan "özgüven"in yerini hiç bir şey tutmuyor.Kendi sorularımıza güvensek zaten bir şeylerin yanlışlığını doğrularını sorgulardık.
Kesinlikle katılıyorum..yüksek lisansa ilk adım attığımda derslerin birinde hoca soru sordu: ya şimdiye kadar bize öğretilen her şey yalan ve uydurmadan ibaretse???... Şimdiye kadar ben nasıl olur da bunu düşünmemiştim dedim kendime...annemin bana ait oldugunu söylediği bebek fotograflarının ben oldugu nerden belli?? Kaldi ki annem yalancıysa annem oldugunu ya da olmadıgını DNA testine başvurmadan anlayamayacgimi bile düşünmemiştim..ileri götürüp septiklerin düştüğü hataya ya da solistlerin hatasına düşmemeliyiz tabi lakin sorgulamıyoruz !!! Felsefe eksikliği derken ben bunu anladım senden..ve o sorular olmadan hayat sahiplenilmiyor aslında ...DNA sina baksaydım annemi daha çok sever miydim bilmiyorum tabi:))
Son olarak hocamın öğrettiği bu düstur bana sorgulamanın hatta soru sormanın yasamın farkındalığına kapı araladigini gösterdi..artık bir kitabı ya da romanı okurken kapılıp gıtmıyorum hooyyttt bir dur ne saçmaladin sen burda diye biliyorum...
Tüm yukardaki satırlarda yazdıklarımı neden yazdım?
Belki hocamı yad etmiş olmanın huzurununyasadim
Yasasın Ayhan hocam
Yasasın sokrates
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Şu tespitine kesinlikle katılıyorum az okuduğumuz için az soru soruyoruz.
Lisedeyken felsefe hocamız : "Arkadaşlar kesinlikle kitabı açıp haftaya ne işleyeceğiz hele şunu bir öğreneyim gibi bir şey yapmayacaksınız. Haftaya okumadan geleceksiniz." bu cümlenin sonuna parantezli ünlem koyacağımı sandınız belki. Hayır alay falan değil devamı şöyle: "Haftaya konumuz "varlık felsefesi". Herkes 3 tane soru yazacak." haftaya geldiğimizde herkes 3 tane sorusu oluyordu.Yani adamın mantığı belli, bildiğin bir şeyi neden sorasın ki.Cevabını bildiğin soruları neden sorayım? Aklı başında birisinin ilk sorusu "Varlık nedir" olmaz mı? Bizden hep belirli cevapları ezberlememizi istediler.Soruların önemini hiç anlatmadılar. Felsefe böyle bir şey, belkide bizde felsefe eksikliği var.Çok mu teşhis koydum? Belkide şöyle demeliydim felsefenin eksikliği bizde özgüven eksikliğine neden oldu.
Bizde özgüven yok emin ol bu harika bir şey ve inan "özgüven"in yerini hiç bir şey tutmuyor.Kendi sorularımıza güvensek zaten bir şeylerin yanlışlığını doğrularını sorgulardık.

Cok onemli bir konuya deginmissin. Toplumumuzda bilgi kulaktan dolma ve bilincsiz bir ezber tasidigindan hep tartisma iceriklidir.

Tanri var mi/yok mu?

Demokrasi var mi/yok mu?

Ozgurluk var mi/yok mu?

Namusluluk/namussuzluk v.s. ama kimse once bunlarin ne oldugunu ne sorgular ne de sorar. Bunun temeli verileni oldugu gibi alma ya karsi cikma ya da kabullenmedir. Neyin ne oldugu ve neden verildigi bilinmez ve sorgulanmaz.

Ayrica bu evrensel kavramlara her kisinin kendince, toplumunca, cografyasinca v.s. verdigi anlam ve icerikler de farklidir. Oyuzden ben genellikle her turlu dialogda, karsidaki kisinin konu uzerindeki varlik/yokluk ve kabul/reddinden ziyade bahsedilen kavramdan ne algiladigini ve o kavrama nasil bir anlam ve icerik verdigini ve o kavram ile nasil bir bag kurdugunu sorarim. Sorarim ki, once onun o kavram hakkindaki dusuncesini algilayayim ve ona gore yanit yazayim.

Aksi zaten dialog degil; bir tarafin diger tarafa kendi kabulunu kabul ettirme tartismasidir. Bu da kisisel atismaya, duygusalliga ve dogruluk savasina donusur. Ortada ne bilgi kalir ne de alis verisi.

Bundan yillar once bir TV programinda "SSCB' nde demokrasi var mi/yok mu?" konusu tartisiliyordu, konu oyle kisisellige ego yarisina donustu ki, acik oturumu yoneten "anlasildi, bizim once demokrasi nedir konusunda tartismamiz ve ortak bir tanima varmamiz gerekiyor, aksi herkesin kendi demokrasi anlayisi ve bakis acisi temelinde ve kendince var/yok temelinden kurtulamayacaktir." seklinde bir aciklama yapti.

Bugun birisi "bu bir namussuzluk" dediginde, onun namusu soruldugunda size tanimlayamayacagindan emin olun. Cunku o hic bir zaman namusun ne oldugunu ogrenmemis ve sorgulamamis, sadece kendine verilen namusluluk ve namussuzluk etik yonlendirim ve yaptirimini kendince kabullenmistir.

Iste burada ozguvenden cok, kisinin henuz kendi beyninin oldugu bilincinde bile olmadigi ortaya cikar.

Gecenlerde yasamini yitiren apple'in yaraticisi Steve Jobs'un bir aciklamasinda bir sozu vardi "kendi yasaminizi yasayin, baskalarinin size verdigi yasami degil. Cunku kendi yasaminizi yasamazsaniz yasamamis olur ve sadece yasatilmis yada baskasinin hayatini yasamis olursunuz" demisti.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst